Son günlerde Türkiye'de yaşanan bir olay, uluslararası çapta dikkat çekici bir destek hareketine dönüştü. ABD’li profesör, genç aktivist Rümeysa Öztürk’ün serbest bırakılması için başlattığı açlık grevi ile tüm dünyanın dikkatini bu önemli sosyo-politik meseleyi yönlendirmeye çağırıyor. Rümeysa Öztürk, Türkiye'deki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek amacıyla sürdürdüğü çalışmalar sırasında gözaltına alınmıştı. Bu olay, genç neslin özgürlük ve adalet arayışıyla birleştiğinde nasıl güçlü bir etki yaratabileceğini bir kez daha gösterdi.
ABD’li profesörün açlık grevine başlaması, Öztürk'ün gözaltı süreci ve Türkiye'deki mevcut durum bağlamında gelişti. Rümeysa Öztürk, sosyal medya platformlarında paylaştığı içerikler ve yaptığı aktivist çalışmalarla sadece Türkiye’de değil, uluslararası alanda da dikkat çekmişti. Ancak bu durum, yetkililerin tepkisini çekti ve onun gözaltına alınmasına neden oldu. Profesör, bu durumsal adaletsizliğe karşı sesini yükseltmek için açlık grevine başladığını açıkladı. “Rümeysa’nın yanındayım ve onun sesi olacağım” diyen profesör, bu eylemiyle sadece Rümeysa’yı değil, benzer durumlardaki diğer bireyleri de savunduğunu ifade etti.
Elbette, profesörün bu cesur duruşu yalnızca bir eylem olarak kalmadı; dünya genelinde binlerce insanın desteğini topladı. Sosyal medya kullanıcıları, 'Rümeysa İçin Adalet' hashtag'i altında bir araya gelerek toplumsal farkındalığı artırmaya çalıştılar. Bu destek, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri hakkında uluslararası kuruluşların da dikkatini çekti. Birçok STK, Rümeysa’nın serbest bırakılması için imza kampanyaları düzenlemekle kalmadı; aynı zamanda hükümetlerin müdahale etmesini talep eden açık mektuplar yayınladı.
Ülkeler, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine karşı daha keskin tavırlara büründü. ABD Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili resmi bir açıklama yaparak Öztürk'ün tutuklanmasının “sabır ve uluslararası normlara aykırı” olduğuna dikkat çekti. Bunun yanı sıra, Avrupa Parlamentosu da Türkiye'yi insan hakları konusunda daha fazla dikkat göstermeye çağırdı. Açlık grevi, geniş bir uluslararası kamuoyunun bu konudaki duyarlılığını artırarak Türkiye’nin insan hakları karnesini sorgulamasına olanak sağladı.
ABD’li profesör, tüm bu sürecin sadece gündemi sarsmakla kalmayıp, aynı zamanda siyasi değişikliklere de yol açabileceğini öngörüyor. ”Gerçek adalete ulaşana kadar durmayacağım” diyen profesör, Rümeysa’nın sesinin kısıldığı bu dönemde, insanların sesini yükseltmenin öneminin altını çizdi. Sosyal medyada büyüyen destek akışıyla birlikte, dünya genelinde pek çok akademisyen ve aktivist de duruma kayıtsız kalmayarak benzer destek eylemleri başlattı.
Sonuç olarak, ABD’li profesörün başlattığı açlık grevi, sadece Rümeysa Öztürk için değil, tüm insan hakları savunucuları için bir simge haline gelmiş durumda. Bu olay, dünyada adalet arayanların sesi olmayı, dayanışma içinde olmayı ve benzer baskılara karşı duruş göstermeyi hatırlatıyor. Gerçekten de, Rümeysa Öztürk'ün durumu, insan haklarının evrensel bir sorun olduğunu ve bu sorunlara karşı durmanın önemini vurgulamakta.